Bir Basıntepe vardı

Gazeteci Yazar Hıncal Uluç 83 yaşında hayata veda etmiş. Uluç’un seveni de sevmeyeni de çoktu ama kuşkusuz bir entelektüel ve kesintisiz gazeteciydi. Ben onu Ankara Çankaya’daki 2. Basınsitesi’nden hatırlıyorum. 40-45 sene öncesinden. Düşük pantolonu ile beyaz pofuduk kaniş köpeği “Cimbom”u gezdirirdi. (Biz Fenerli bebeler arada çaktırmadan ince tekmeler atardık Cimbom’a) Bir de Amerikalı ince uzun sarışın bir sevgilisi vardı. Hıncal Uluç ile birlikte TRT’nin en sevilen Haber Dairesi Başkanları’ndan Ercan San’ı da kaybettik. Bu kayıplar beni 40 sene geriye, eski sitemize götürdü Kısa adı Basıntepe olan 2. Basınsitesi, benim doğup büyüdüğüm yerdi. 1967’de kurulmuş, ben 1968’de orada doğdum. Babam gazeteci yazar Teoman Erel, annem Türk-İş Araştırma Müdürü Gülneşe Erel’di (Sendika yasaları ve KKTC Sosyal Güvenlik sistemini Ecevit ile oluşturan isimlerden). Karşı komşumuz efsane Kemalist siyasetçi ve yazar Ahmet Taner Kışlalı idi. Kızları Dolunay ve Altınay ile ben ve kardeşim arkadaştık. Anneleri dünya tatlısı Nilgün (Nicole) Teyze ile de annem. Koruma polisi tüfeğinin şarjörünü çıkarıp bize verirdi kovboyculuk oynardık. (Ben hep Kızılderili olurdum) Sonra Alevi kökenli polisin teröre kurban gittiğini duyduk. 1970’li yıllardı. Arka binada milli basketbolcu sarışın Aytek (Gürkan) otururdu. Önümüzdeki binada Fellini filmlerinden fırlamış gibi görünen duayen Meclis Muhabiri Emel (Aktuğ) Teyze yaşardı. Dev kedisinden hepimiz korkardık. 9 bloktan oluşan sitede kimler yoktu ki... Şair Hasan Hüseyin Korkmazgil, gazetecilikten Özal’ın başdanışmanlığına geçen Can Pulak (1982 Dünya kupasını ilk onun aldığı renkli televizyondan balkon vasıtasıyla dikiz atarak kısmen seyretmiştik sanırım), Gazeteci Tahir Zengingönül (Richheart!), bizi apartman önlerinden kovaladığı için pek sevmediğim Gazeteci Cüneyt Arcayürek, Gazeteci Yazar Kurtul Altuğ, kendisi Türkiye Gazetesi’nde çalışan, 3 oğlu ve eşi ve annesinin hepsinin ayrı siyasi görüşlerde olduğu Rize Fındıklılı Reşat Yazıcı, Cumhuriyet yazarı Yılmaz Gümüşbaş (oğlu Barış ve kızı Irmak yakın dostlarımızdır), Gazeteci Yazar ve Yayıncı Ümit Gürtuna (kızı Ülkem ile kader kısmet çekilişleri yapıp satardık), Anadolu Ajansı’ndan foto muhabiri Basri Balcı, Köy Enstitülü Gazeteci Yazar Kemal Bayram Çukurkavaklı (oğlu Alev abi de gazeteciydi, çok iyi top oynardı hele popo istobu meşhurdu!), Şair, yazar ve öğretmen Halide Nusret Zorlutuna ve daha anımsayamadığım pek çokları vardı. Sonra o yıllarda tek kanal olarak gönüllerimizde taht kuran TRT’nin efsane isimleri Ercan San, Güngör Sayarı, Bedii Güray, Okay Göçer, Savaş Kıratlı yine Basıntepe’nin tanındık simalarındandı. Sitenin bir köşesi Portakalçiçeği sokak ile Ahmet Mithat efendi sokaklarının kesişiminde Anka Ajansı vardı. Altan Öymen (1972) ile Müşerref Hekimoğlu’nun (1977) kurduğu bu ilk özel haber ajansı da efsane isimlerle doluydu. ANKA abonelerine bülten geçmenin yanı sıra kimi usta muhabirleri ile Günaydın (babamın ilk köşe yazarlık tecrübesi), Ayrıntılı Haber, Yeni Ortam ve Cumhuriyet gibi gazetelere köşe yazıları servisi yapardı. Uğur Mumcu, Sevgi Soysal, (İstihbarat Şefi babam) Teoman Erel, İsmet Solak, Hikmet Bila, Halit Çelenk ve Erdal Çetin’i hatırlıyorum. 12 Eylül 1980 günü Portakal çiçeği ile Ahmet Mithat’ın köşesinde bir tank ile tüfekli askerlerin eşliğinde top oynamıştık. Site o kadar şenlikliydi ki. Bitmeyen (Ankara’nın ünlü basketçileri gelir oynardı) basketbol ve futbol maçları, ağaç evler, misket ve gazoz kapakları oyunları, mahalleler arası turnuvalar, boru savaşları, zaman zaman şiddetlenen siyaset kavgaları, ağabeylerimize yaranmak için duvarlara boyayla yazdığımız yazılar hepsi hatırımda. Bizden beş on yaş büyük solcu ağabeylerimizin (Tırık, Çeçe, Mıstık) 12 Eylül’de dalyan gibi gidip, hayalet gibi sapsarı geldikleri hapislik süreçlerini de anımsıyorum. Sitenin yanındaki Amerikalı asker ve istihbaratçıların kaldığı Jusmat lojmanlarındaki Amerikalı bebeleri güreşte yendiğimi (bir keresinde ikisini birden, bir kez de bayramda çatapat attığımızda babaları terör saldırısı diye fırlamışlardı) hayal meyal de olsa anımsıyorum. Yıldız’dan gelen gecekondu bebelerinden yediğimiz (nadiren attığımız) dayakları da unutmamak lazım. Okuldan gelir, çantayı eve fırlatıp oyuna çıkardık. Mahalle tam bir oyun alanı ve macera sahasıydı. Acıktığımızda Japon elması, iğde toplar yerdik, bazen evden patates getirip közleyip götürürdük. Hayaller kurardık, fırtınalı! aşklar yaşanırdı, bitmeyen dostlukların temeli orada atıldı. 1990’lardan sonra bu atmosfer yavaş yavaş buharlaştı. Hele son 20 yıldır site boşaldı. Ölenler çoğaldı, kalanlar Ankara, Türkiye ve dünyanın dört bir yanına dağıldı. Geçen ay gittiğimde şöyle bir nostalji turu yapayım dedim, siteyi dolaştım. Hayalet kasabalara dönmüştü, o çocukluğumuzun geçtiği top sahası terk edilmiş halde, otlar bürümüş, ne pota var ne bişey. Halbuki bir kış, 1984 idi sanırım, öyle bir kar yağmıştı ki okullar 4 gün tatil olmuş, sahanın ortasına yaptığımız Eskimo kulübesi 2 ay erimeden kalmıştı. O kadar çok hikayesi vardı ki, iyi bir yazar olsam, Basıntepe’den en az iki üç tane Pal Sokağı Çocukları romanı çıkarırdım. Mütevazı bir gazeteci olarak yapabildiğim ancak bu kadar. Ercan San ve Hıncal Uluç’un ölümü ile geçmişe bir tur yapmış oldum. Sürçü lisan ettimse affola.